HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN UZAK ETKİSİ

HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN UZAK ETKİSİ

Hukuk sistemimizde, adil bir yargılama süreci, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması için büyük önem taşır. Bu süreçte, delillerin toplanması ve kullanılması kritik bir rol oynar. Ancak, her delil yargılama sürecinde kullanılamaz; özellikle hukuka aykırı şekilde elde edilmiş deliller. Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi prensibi, bu tür delillerin sadece doğ­rudan de­ğil, aynı zamanda dolaylı olarak da hukuk sürecini etkileyebilece­ğini belirtir. Bu prensip, hukukun temel ilkelerinden biri olan 'adil yargılanma hakkı' ile yakından ilgilidir ve onun korunmasına yardımcı olur. Bu makalede, hukuka aykırı delillerin uzak etkisinin ne olduğ­unu, bunun hukuk sistemimiz üzerindeki etkilerini ve bu prensibin uygulamada nasıl işlediğ­ini ele alaca­ğız.

 

İÇİNDEKİLER

I.     GİRİŞ

II.       DELİL KAVRAMI

A.   GENEL OLARAK

B.    HUKUKA AYKIRI DELİL KAVRAMI

C.    HUKUKA AYKIRILIK KAVRAMI

D.   DELİL YASAKLARI

E.    DELİL YASAKLARININ İŞLEVİ

F.    TEORİK YAKLAŞIMLAR

1.     Mutlak (Kesin) Kabul Yaklaşımı

2.     Mutlak (Kesin) Ret Yaklaşımı

3.     Esnek (Nispi) Yaklaşım

III.      HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN UZAK ETKİSİ (ZEHİRLİ AĞACIN MEYVESİ) ÖĞRETİSİ

A.   GİRİŞ

B.    UZAK ETKİ ÖĞRETİSİ İŞLEVİ VE ETKİSİ

C.    ÜLKEMİZDEKİ GÖRÜŞLER VE UYGULAMA

1.     Ö­retideki Görüşler

a.     Uzak Etkiyi Kabul Eden Görüş

b.    Uzak Etkiyi Kabul Etmeyen Görüş

c.     Karma Görüş

2.     Yargı Uygulamaları

a.     Hint Keneviri Kararı

b.    Sahte Rak² Kararı

IV.      SONUÇ

KAYNAKÇA

I.                   GİRİŞ

Toplumsal düzenin sağlanması ve korunması amacıyla birtakım davranışlar suç olarak kabul edilmekte ve bu davranışları sergileyen kişilere yaptırım uygulanmaktadır. Günümüzde hangi davranışların suç olduğu ve hangi davranış karşısında ne tür ve ne ağırlıkta bir ceza uygulanacağı sadece devlet (hukuk devleti) tarafından, “suç ve cezada kanunilik” ilkesi gereğince kanunlarla belirlenmektedir. Devletin sahip olduğu cebir tekeli ve cezalandırma yetkisi, toplumsal düzen ve hukuki barışı tesis etmede son derece elzem bir rol oynasa da kamu yararının kişi yararına üstün tutulma olasılığı oldukça yaygındır. Anayasa Mahkemesi bir kararında, “Ceza verme hakkının esasını, adaletle sınırlandırılmış toplumsal yarar düşüncesi oluşturur. Bunun doğal sonucu olarak da, bir düzenlemeye giderken yasakoyucu kamu yararını en az kişi yararı kadar düşünmek durumundadır. Kamu yararının takdiri ise Yasama Organının yetkisindedir. Ne var ki yasakoyucu kamu yararı düşüncesiyle eylemlere dilediği miktarda ceza saptayamayacağı gibi, kişinin temel hak ve özgürlüklerini demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olarak sınırlayamaz. Yasakoyucunun ceza saptamadaki yetkisinin sınırını ‘hukuk devleti ilkesi’ oluşturur.”[1] demek suretiyle, kişi yararının da en az kamu yararı kadar önemlidir.

Ceza muhakemesi hukuku; temel hak ve özgürlüklere uygun biçimde maddi gerçeği araştırarak suç isnadı altındaki kişilerin suçlu olup olmadığı araştırarak suçlu olduğunu tespit ettiği kişilerin cezalandırılmasını sağlarken kamu düzeni ve kişinin temel hak ve özgürlüklerini  arasındaki dengeyi gerçekleştirmek zorundadır. Maddi gerçeğe ulaşmak bunun için yargılamayı yürüten ceza mahkemesi geçmişte yaşanmış ve sona ermiş bir olayı yargılama esnasında tekrar canlandırmaya ve bundan bir sonuç çıkarmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de kullandığı tek araç delillerdir.

Devlet, cezalandırma yetkisi dışında ceza soruşturmalarını ve kovuşturmalarını yürütüme tekelini de elinde bulundurmaktadır. Devletin gücünü kullanan kamusal davacı savcılık kurumunun karşısında suç isnadı altında bulunan kişiler son derece güçsüzdür. İddia makamının sahip olduğu bu güç, bireysel ya da sistemli olarak kötüye kullanılabilmektedir. Bu durum ise genellikle ceza soruşturmasını yürütenlerin, mahkemede ispat aracı olarak kullanmaları amacıyla hukuka aykırı yöntemlerle delil elde edilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. delilleri hukuka aykırı bir şekilde elde edenin, bu normları belirleyen ve uygulaması gereken devletin kendisi olması çelişki ve adalete karşı güvensizlik yaratmaktadır.

Bu çalışmada öncelikle delil kavramı ve delil yasakları kısaca açıklanmış, daha sonra hukuka aykırı olarak elde edilen delil yola çıkılarak elde edilen hukuka uygun delillerin ispat aracı olarak kullanılıp kullanılamayacağı sorunu incelenmiştir.

II.                DELİL KAVRAMI

A.    GENEL OLARAK

Delil, ceza muhakemesinde geçmişte yaşandığı iddia edilen ve bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini, gerçekleşmişse kim tarafından gerçekleştiğini tespit etmek ve muhakeme konusu olayı açıklığa kavuşturmak ve maddi gerçeğe ulaşmak için ispat amacıyla kullanılan araçlardır. Geçmişte yaşanan olay bir yapboz resmi olarak düşünülürse, deliller yapboz resmini oluşturan parçalara benzerler.[2]

Türk ceza muhakemesi öğretisinde deliller, beyan delili, belge delili ve belirti delili olarak sınıflandırılmaktadır.

Meydana gelen somut olayla ilişkili olarak yapılan tanık, mağdur, müşteki ve şüphelilerin yetkili makamlar karşısında ve usulüne uygun olarak yaptığı açıklamalar beyan delilini oluşturur.

Somut olay anında, olayın bire bir, belirli şekillerle bir nesne üzerine aktarılması halinde ise belge delilinden söz edilir. Başka bir ifadeyle delil, olayı temsil eden, olay hakkında bilgi veren ve insan yapısı olan bir ispat vasıtasıdır.

Belirti delili, bir olaydan geriye kalan ve somut olayı temsil edebilmesi içinde diğer delilerle desteklenmesi gereken tabii (doğal) ve suni (yapay) izlerdir. Diğer bir ifadeyle keşif faaliyetine konu olan olaydan geriye kalan her türlü iz ve eserlerdir.64 Belirtiler, ceza muhakemesinde soruşturma ve kovuşturma makamlarınca incelenebilecek ve maddi gerçeğin araştırılması ve ispatlanmasında yararlanılabilecek vasıtalar olmasından dolayı maddi deliller olarak da adlandırılmaktadır

·         Deliller, yargılamaya konu olayın en azından bir kısmını ispat edecek nitelikte olmalıdır.

·         Deliller, ispat aracı olayı temsil etmelidir.

·         Delil, beş duyu organıyla algılanabilecek nitelikte olmalıdır.

·         Delil, elde edilebilir olmalıdır.

·         Delil, hukuka uygun yollarla elde edilmiş olmalıdır.

·         Delil sağlam ve güvenilir olmalıdır.

·         Delil, akılcı, bilimsel, akla ve mantığa uygun olmalıdır.

B.     HUKUKA AYKIRI DELİL KAVRAMI

Devlet, bir suçun işlenmesinden sonra maddi gerçeğe ulaşmak için çoğu zaman insan hakları ve temel hal ve özgürlüklere müdahale etmek zorunda kalır. Ancak bunu yaparken insan onuruna ve toplumsal değerlere zarar vermemelidir. Geçmişte suçların hiçbir sınırlamaya bağlı olmadan aydınlatılması çok sayıda toplumsal ve kişisel değerlerin ihlaline yol açmıştır.[3] Bu durum delil yasaklarının önünü açmıştır.

Hukukun başlangıcı medeniyetin oluşumuna yakın bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hukuka aykırı delil ve delil yasağı kavramları ilk kez XX. Yüzyılın başlarında gündeme gelmiştir. Ülkemiz ceza muhakemesi hukukunda ise hukuka aykırı delil ile ilgili ilk normatif düzenleme, 1412 sayılı CMUK’da 1992 yılında yapılan değişiklikle yapılmıştır. Hukuka aykırı delil ve delil yasakları hem ülkemiz hem dünya hukuk sistemlerinde oldukça yeni bir kavram olduğu için tartışılmaya ve gelişmeye devam etmektedir.

C.    HUKUKA AYKIRILIK KAVRAMI

Kanuna aykırılık, yürürlükteki mevzuata aykırılık anlamına gelir. Hukuka aykırılık ise, hukuk düzeni ile çatışma, karşı gelme anlamına gelmektedir. Bir fiilin hukuka aykırı olması, tüm hukuk düzenini ihlal etmesi anlamına gelir. Hukuka aykırılık kavramı, Anayasa Mahkemesi'nin 22.06.2001 gün ve 2-2 sayılı kararında açıkça tanımlanmıştır. Buna göre: “Hukuka aykırılık en başta milli hukuk sistemimiz içinde yürürlükteki tüm hukuk kurallarına aykırılık anlamına gelir. Bu çerçeve içinde, anayasaya, usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmelere, kanunlara, kanun hükmünde kararnamelere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme kararlarına ve teamül hukukuna aykırı uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır. Bunun dışında, hukuk sistemimiz, hukukun genel ilkeleri adı verilen ve uygar dünyanın tüm medeni ülkelerinde uygulanan kuralları da hukuk kuralı olarak kabul etmektedir. Hukukun genel ilkelerinin neler olduğu konusunda bir belirsizlik olsa da hukukun genel ilkelerinin hukuki bağlayıcılığı bulunduğu gerek uygulamada gerekse doktrinde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Anayasa Mahkememiz de birçok kararında, hukukun genel ilkelerinin varlığını kabul etmenin hukuk devletinin gereklerinden biri olduğunu ve bu ilkelerin yasakoyucu tarafından dahi yok edilemeyeceğini hükme bağlamıştır.[4] Anayasa Mahkemesi'nin bu görüşleri çerçevesinde hukukun genel ilkeleri, yasalardan, hatta Anayasa'nın değiştirilebilir hükümlerinden de üstün bir konuma getirilmiştir. Gerçekten de bir anayasa hükmünü ve yasayı değiştirme gücüne sahip yasakoyucu hukukun genel ilkelerini yok etmeye yönelik bir yasama tasarrufunda bulunamaz.”

D.    DELİL YASAKLARI

Hukuka aykırı delil kavramı, ceza muhakemesi ilkelerine ve bu alandaki mevzuata aykırı olarak elde edilen delillerdir. Delil yasakları kavramı ise hem hukuka aykırı bir biçimde delil elde etme yasağını, hem de söz konusu delilin duruşmada ikame edilmesi ve değerlendirilmesi yasaklarını kapsamaktadır.[5]

Kanun delil yasaklarına açık bir şekilde düzenleme getirmiş olabilir. Bunun yanında delilin elde edilmesi ve değerlendirilmesi aşamalarında bir hukuka aykırılık yapılmış olması da delil yasakları kapsamına girecektir.

Delil yasakları, iddia ve savunma makamları tarafından sadece kovuşturma evresinde değil, soruşturma ve kovuşturma evresinin her aşamasında dikkate alınması gereken yasaklardır. Soruşturma evresinde, müdafii bulunma zorunluluğunun olduğu hallerde müdafii bulundurulmadan alınan ifade (CMK m.91/6) ve müdafii bulunmaksızın kollukça alınan ifadenin hakim veya mahkeme huzurunda doğrulanmadığı halde alınan ifade (CMK m.148/4) hükme esas alınamaz. Ayrıca, hukuka aykırı delillere dayanılarak düzenlenilen iddianame de iade edilir. (CMK m. 174/1-b)

Delil yasakları, hukuk sistemlerinin delil yasaklarını düzenlerken korumak istedikleri amaçlara göre farklılıklar göstermektedir. Anglo-Amerikan hukuk sistemine göre delil yasaklarının düzenleniş amacı, polisi disiplin altına almak iken; bizim de dahil olduğumuz Kıta Avrupası hukuk sistemine göre amaç insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerini korumaktır.

Türk Hukukunda delil yasakları ikame ve değerlendirme yasakları olarak iki ana başlık altında incelenmekte; delil elde etme yasakları da kendi içerisinde;

·         Delil konusu yasakları,

·         Delil aracı yasakları,

·         Delil metodu yasakları

E.     DELİL YASAKLARININ İŞLEVİ

Delil yasakları, maddi gerçeğin araştırılmasının yanında delillerin değerlendirilmesinin sınırlarını belirler. Buna bağlı olarak delil yasaklarının en önemli işlevi, devletin aşırı veya lüzumsuz müdahalelerine karşı bireylerin insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak ve korumaktır. Bununla birlikte soruşturma görevlilerini disipline etmek de delil yasaklarının bir diğer işlevidir.[6]

Delil yasaklarının asıl işlevi insan haklarının ve temel hak ve özgürlüklerin korunması olmakla birlikte, yasa sadece hukuka uygun olarak elde edilen delilden söz ettiğinden delil yasağının varlığı için mutlaka bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilmiş olması gerekmez.[7] Bir kanun hükmü ihlal edilerek delil elde edilmesi halinde, bir insan hakkı veya temel hak ve özgürlük ihlal edilmese dahi bu delil elde ediliş bakımından hukuka aykırı olacak ve delil olarak değerlendirilmeyecektir.

F.     TEORİK YAKLAŞIMLAR

Hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesinde dikkate alınarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda öğretide belli başlı üç yaklaşımın varlığından söz edilmektedir. [8]

1.      Mutlak (Kesin) Kabul Yaklaşımı 

Mutlak kabul yaklaşımına göre, maddi gerçeği oraya çıkarmak adına delillerin ne suretle elde edildiğine bakılmaksızın hâkim tarafından değerlendirilerek hükme esas alınabilecektir. Bu yaklaşım, hukuka aykırı deliller konusunda kabul edilen ilk yaklaşımdır.[9]

Bu yaklaşımın mahkeme ve hakimleri hukuka aykırılığa ortak etme, hukuka aykırılığı meşrulaştırma, halkın hukuka olan saygısını azaltma ve kolluğu tembelliğe itme, insan haklarıyla temel hak ve özgürlüklerinin ihlali gibi olumsuz sonuçlar doğurma tehlikesi vardır.[10] Günümüz ceza yargılamasında maddi gerçeğin her ne pahasına olursa olsun açığa çıkarılması görüşü geçerliliğini kaybettiğinden bu yaklaşımın herhangi bir hukuk sisteminde istisnasız biçimde kabul edildiği görülmemektedir.

2.      Mutlak (Kesin) Ret Yaklaşımı

Anglo-Amerikan hukukunda kural olarak kabul edilen mutlak ret yaklaşımına göre de, hukuka aykırı olduğu tespit edilen bir delilin hiçbir şekilde hakim tarafından değerlendirilip hükme esas alınamayacağı kabul edilmektedir. Bu yaklaşımın kabul edilmesi halinde, mahkumiyetle sonuçlanması gereken bir yargılamada sanığın beraatine karar verilmesi, mağdurların hukuka uygun delillere ulaşma imkanlarının olmaması, birtakım usülü eksiklikler nedeniyle delilin yargılamada kullanılamaması, sanığın veya kolluğun bilerek ve isteyerek hukuka aykırılıklar gerçekleştirmesi, hâkimin hukuka aykırı delili dolanarak karar vermesi gibi olumsuzluklara sebebiyet vereceği nedeniyle öğretide eleştirilmektir.

3.      Esnek (Nispi) Yaklaşım

Esnek yaklaşım, hakime hukuka aykırı delillerin değerlendirilmesi hususunda takdir yetkisi vererek yukarıda bahsedilen yaklaşımların olumsuz etkilerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Esnek yaklaşıma göre, hukuka aykırı delillerin hükme esas alınması veya alınmaması gerektiği yönünde kesin bir kural koymak yerine, her uyuşmazlıkta mahkeme tarafından somut olayın özellikleri dikkate alınmak suretiyle deliller hakkında ayrıca bir değerlendirilme yapılması gerekir.[11]

Bu yaklaşım öğretide eleştirildiği üzere, hakime verilen takdir yetkisi sonucu bir hukuka aykırı delil mahkeme tarafından kabul edilirken aynı delil bir mahkeme tarafından kabul edilmeyebilecek, hakimin keyfiyetine bağlı, kesin bir sonuca ulaşmaktan uzak, önceden tahmin edilebilir olmayan değerlendirmelere yol açabilecektir.



[1] Gödekli, s.1834.

III.             HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN UZAK ETKİSİ (ZEHİRLİ AĞACIN MEYVESİ) ÖĞRETİSİ

A.    GİRİŞ

Delil elde edilmesinin sınırını delil yasakları oluşturur. Ancak, hukuka aykırı elde edilen bir delilin hukuka aykırılığının belirlenmesi ve bu delilin yargılamada kullanılmamasına durumunda, bu delilden yola çıkılarak ama bu kez hukuka uygun yöntemlerle elde edilen bir delilin muhakemede kullanılıp kullanılamayacağı sorunu karşımıza çıkmaktadır.

"Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi" veya "zehirli ağacın meyvesi" öğretisi, Türk hukuk sistemini, diğer tüm ceza muhakemesi hukuku sistemlerini etkilemektedir. Bunlar aynı suça ilişkin, aynı faille ilgili veya tamamen başka suç ve başka faillerle ilgili olabilirler. Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi öğretisinin kabul edilip edilmemesi, hangi kapsamda uygulanacağı vb. konularının gerek öğretide gerek yargı kararlarında tartışmalı olduğu, konuya ilişkin farklı görüşler ve yaklaşımların bulunduğu görülür.[12]

Delil yasaklarının uzak etkisi sorunu, yasal hakların hatırlatılması yükümlülüğünün ihlali ve yasak ifade ve sorgu usullerinin kullanılması halinde elde edilen delillerin değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda özellikle önem kazanır. Şüpheli veya sanığa haklarının öğretilmesi görevinin ihlali veya yasak ifade ve sorgu usullerinin kullanılması vasıtasıyla, şüpheli veya sanıktan elde edilen beyanlar yoluyla ulaşılan delillerin, ceza muhakemesinde kullanılıp kullanılamayacağı veya ne zaman kullanılabileceği konusu tartışmalıdır.[13] Anglosakson hukuk sisteminde ise, ülkeden ülkeye farklılıklar olmakla birlikte ilke olarak bu tür deliller, zehirli ağacın meyvesi" olarak nitelendirilmekte ve "zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir" denilerek değerlendirme yasağı içinde kabul edilmektedir.[14]

B.     UZAK ETKİ ÖĞRETİSİNİN İŞLEVİ VE ETKİSİ

Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi öğretisinde asıl mesele, delil yasağına tabi bir delilden yola çıkılarak elde edilen bilgilerin soruşturmayı veya kovuşturmayı yürütenler tarafından bir başka delilin elde edilmesine ve bunların muhakemede delil olarak kullanılıp kullanılamayacağıdır.[15]

Hukuka aykırı delillerin uzak etkisinin işlevi ve etkileri konusunda üç ana sistem bulunur.[16] Bunlardan birincisi, hukuka aykırı elde edilen delile dayanarak elde edilen türev delillerin de hukuka aykırı olduğunu kabul eder. Bu sistemde hukuka aykırı olarak elde edilen delil, bundan yararlanılarak elde edilecek türev delile de etki eder ve onu da hukuka aykırı delil konumuna getirir. İkinci sistem ise türev delilin önceki hukuka aykırı delilden etkilenmeyeceğini ileri sürer. Buna göre hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delilin uzak etkisi kabul edilmez ve aykırılık ilk elde edilen delille sınırlı olarak kabul edilir. Üçüncü sistem ise, bu konunun hakimin serbest değerlendirmesine bırakılması gerektiğini belirtir.

Delil yasaklarının varlığı halinde söz konusu delil ispat aracı olarak kullanılamaması, mutlak bir delil değerlendirme yasağı olarak kabul edilir. Hukuka aykırılığın doğrudan ya da dolaylı olması arasından herhangi bir fark yoktur. Dolayısıyla delil yasaklarının uzak etkisi gereği delil yasakları, elde edilmesini sağladığı türev delilleri de kullanılmaz hale getirir ve ispat aracı olarak kullanılamazlar. Aksi halde söz konusu eylemleri suç haline getirmenin ve delil yasakları koymanın bir anlamı kalmaz. Çünkü zehirli ağacın meyvelerinin de zehirli olduğu kuralının ihlali ve buna göz yumulması insan hakları ihlallerine kapı aralamak anlamına gelir.[17]

CMK m.217/2'deki düzenleme herhangi bir ayrım yapmaksızın her türlü hukuka aykırı delilin muhakemede kullanılmasını yasaklamıştır. Dolayısıyla hukuka aykırı delillerin elde edilişlerinin doğrudan doğruya veya dolaylı olmasının bir önemi bulunmaz.[18] Önemli olan delillerin elde edilmesi sırasında herhangi bir hukuka aykırılığın yapılmış olmasıdır.

C.    ÜLKEMİZDEKİ GÖRÜŞLER VE UYGULAMA

1.      Ö­ğretideki Görüşler

Anayasa'nın 38/6, maddesinde 2001 yılında yapılan değişiklikten sonra, delil yasaklarının uzak etkiyi de içerdiği, uzak etkisi konusundaki tartışmaların azaldığı ancak tam olarak bitmediği, buna karşın uzak etkinin gerek öğreti ve gerekse Yargıtay kararlarında kabul edildiği görülmektedir.[19] Ancak yine de hukuka aykırı delillerin kullanılmasında ortaya çıkan "mutlak - nisbi hukuka aykırılık" tartışmasında olduğu gibi ve o tartışmaya paralel olarak farklı görüşler ileri sürülmektedir.

a.      Uzak Etkiyi Kabul Eden Görüş

Türk hukukunda öğretideki baskın görüş hukuka aykırı delillerin uzak etkisinin kabul edilmesi yönündedir. Bu görüşü savunanlar, hukuka aykırı şekilde elde edilen delilden yola çıkılarak ulaşılan deliller, ister hukuka aykırı, isterse hukuka uygun yolla elde edilsin, hukuka aykırı delil olacağını belirtmektedirler.[20] Buna göre Anayasanın 38. maddesine eklenen yeni düzenleme ile hukuka aykırı delillerin uzak etkisinin pekiştirildiğini, hukuka aykırı delillerden yola çıkılarak elde edilen hukuka aykırı delillerin kullanılmasının kabul edilmesinin bir hukuk devletinde mümkün olmadığını, çürük bir bina üzerine sağlam bir bina inşa edilmesinin mümkün olmadığını, Anayasada delil değil de bulgu denilmiş olmasının bu tartışmalara da son noktayı koyduğunu, bunun aksinin ileri sürülmesinin insan hakları ihlallerine yol açabileceğini ifade etmektedir.[21][22][23]

Bu görüşe göre, yasak sorgu yöntemlerinin kullanılması sonucu sanık veya şüphelinin "suçu ben işledim" demesi ile "suçu işlediğim silahı şuraya sakladım" demesi arasında bir fark bulunmaz. Sanığın "suçu ben işledim" veya "suç aletini şuraya sakladım" şeklindeki beyanının hukuka aykırı yollarla elde edildiği için kabul etmeyip bundan hareketle gidip hukuka uygun arama ile bulunan suç aletinin delil olabileceğini kabul etmek, delil yasaklarının ihlal edilmesine izin vermek anlamına gelir.[24]

b.      Uzak Etkiyi Kabul Etmeyen Görüş

Bu görüşü savunan yazarlara göre hukuka aykırı delillerin uzak etkisi kabul edilmemelidir. Bu kapsamda hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delili hükme esas almayacak olan hâkimin, bu delilden yola çıkılarak elde edilen başka bir delili görmezden gelmemesi gerekir. Buna göre, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilden hareketle elde edilen delilin kaynağını oluşturan hukuka aykırı delil dikkate alınmayacak, ancak hukuka uygun başka delillerle desteklenen dolaylı delilden hüküm kurulmasında yararlanabilecektir.[25]

c.       Karma Görüş

Karma görüşe göre hukuka aykırı delillerin uzak etkisinde her durum için ayrı bir değerlendirme yapılmalıdır. Somut olayda temel hak ve özgürlüklere ve hukuk düzenine ilişkin söz konusu olup olmadığına ve olayın ağırlığına bakılmalıdır. Ancak bu şekilde bir ayrım yapılarak, hukuka aykırı delillerin uzak etkisinin tanınmasının ya da reddedilmesinin doğuracağı aşırı ve sakıncalı sonuçlar engellenebilir. [26]

Karma görüş içinde değerlendirilebilecek bir diğer görüşe göre; delil yasaklarının uzak etkisinin belirlenmesinde, delil yasağının mutlak mı yoksa nisbi mi olduğu değerlendirilmelidir. Buna göre; mutlak bir delil yasağı ihlal edilerek elde edilen deliller, ceza muhakemesinde kullanılmamalıdır. Öte yandan delilin elde edilmesi esnasında ihlal edilen bir nispi delil yasağı ise, bu delil, hem devam etmekte olan muhakemede kullanılabilmeli hem de diğer soruşturmalar bakımından başlangıç şüphesi olarak kullanılabilmelidir.[27]

Bu görüşü savunanlara göre, haksız beraat kararlarının önüne geçilebilmesi için bir ayrım yapmak gereklidir ve elde edilmesinde uyulması gerekli kurallara uyulmaması nedeniyle hukuka aykırı hale gelen deliller vasıtası ile elde edilen diğer delillerin istisnasız bir şekilde değerlendirme dışında bırakılması doğru değildir. Bununla birlikte, bu tür delillerin de muhakemede kullanılıp kullanılmama yasağının belirlenmesinde, anayasal bir hakkın ihlal edilip edilmemesi ölçütünü kullanarak bir karara varılması gerektiği ve devletin kendi imkânları ile söz konusu delile ulaşmasının mümkün olması koşulu aranmadan, hukuka aykırı şekilde elde edilen dolaylı delillerin hazırlık soruşturmasına başlanması için gerekli olan başlangıç şüphesine temel alınması gerektiğini ileri sürmüştür.[28]

Başka bir görüşe göre de, işkence dışında kalan hallerde, hukuka aykırı delil vasıtasıyla elde edilen delile, devlet kendi imkanları ile ulaşabilecek durumda ise, hukuka aykırı delil vasıtasıyla elde edilen diğer delillerin değerlendirilebilecektir.[29]

2.      Yargı Uygulamaları

Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi kuramı Yargıtay kararlarına da konu olmuştur. Yargıtay'ın bu konudaki kararlarının farklı olduğu ve değiştiği görülmektedir. Bununla ilgili olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2005 tarihli “hint keneviri” ve 2009 tarihli “sahte rakı” kararlarını incelemekle yetineceğiz.

a.      Hint Keneviri Kararı[30]

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2005/7-144 Esas, 2005/150 Karar sayılı 29/11/2005 tarihli kararında, hukuka aykırı arama sonucu elde edilen delillere dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı belirtilmişse de “Ancak; somut olayda sanığın hakim önündeki tüm aşamalarda ikrarı vardır. Sanığın, hakim ve mahkeme önünde suçu kabulünün, başkasının suçunu yüklenme ya da başka bir nedene dayandığı yolunda iddia, savunma ve kanıt yoktur. İkrarın kabule değer olabilmesi için özgür ve iradi olması koşul olup, bu koşul, sanığın hakim karşısında özgür ortamda, kendi iradesini özgürce açıklaması ile gerçekleşmiştir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, hakkındaki ihbar üzerine başlatılan soruşturma ve kovuşturma evrelerinde sanığın ihbarla uyumlu olup hayatın olağan akışına da uygun düşen özgür ve samimi ikrarı karşısında, uyuşturucu madde elde etmek amacıyla izinsiz hint keneviri ekme suçu sübuta ermiştir.” İfadelerine yer vermiştir. Bu hukuka aykırı karara katılmak mümkün değildir. Kararda da belirtildiği üzere ikrarın kabule değer olabilmesi için özgür ve iradi olması gerekmektedir. Somut olayda sanığın evinde yapılan arama sonrasında, aramanın hukuka aykırı olduğunu bilmeyen sanığa arama sonuçları anlatıldıktan sonra hint keneviri yetiştirdiğini itiraf etmesi halinde, özgür ve iradi bir ikrardan söz etmek mümkün değildir. Bu husus, Aynı kararda çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinin karşı oyu kısmında açık bir şekilde belirtilmiştir. Buna göre;

“Bize göre bu itiraflar mahkûmiyet için hem geçerli değildir. Hem de yeterli değildir. Sanığın ikrarı geçerli değildir. Çünkü;

·         Sanığın ifadesi, hukuka aykırı yapılan aramadan bir gün sonra kollukta alınmıştır. Sanık kendisine arama ve sonuçları anlatıldıktan sonra hint kenevirlerini kendisinin ektiğini söylemiştir.

·         Sanık, tutuklanması için sorgu hâkimliğine gönderildiğinde, yine kendisine arama ve sonuçları açıklandıktan sonra kolluktaki ifadesini tekrar ettiğini söylemiştir.

·         Sanık son olarak yargılama sırasında kendisine iddianame okunduktan sonra ikrarda bulunmuştur. İddianame aynen "Emniyet Kuvvetlerince yapılan istihbarî çalışmalar sonucunda sanığın evinin damında hint keneviri ektiği ve bundan elde ettiği esrarı kullandığı belirlenmiş ve 50 kök hint keneviri zapt edilerek imhası gerçekleştirilmiş olup sanığın müsnet suçları işlediği yolunda deliller elde edilmiş olmakla ( ... )" denilmektedir. “

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu kararı, hukuka aykırı delilin kullanılabilmesine sebebiyet verebilecek ve delil yasaklarının dolanılmasına kapı aralayan bir karar vermiştir. Hukuka aykırı delillerden yola çıkılarak elde edilen delillerin ceza muhakemesinde kullanılacağı yönünde bir hüküm kuran bu karar son derece hatalı ve tehlikelidir. Aynı kararda çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinin karşı oyu bize göre doğru olan görüştür:

“Görülmektedir ki, sanığın ifade, sorgu ve savunmasının alındığı her üç aşamada da hukuk kurallarına uyulmadan yapılan arama sonucu hint kenevirlerinin bulunduğuna dair arama zabıtları önüne konulmuştur. Köşeye sıkıştırıldığını hisseden sanık bu baskı altında itirafta bulunmak zorunda kalmıştır.

Sanığın hissettiği bu baskı ve köşeye sıkışmışlık, CMUK.nun 135/a maddesinde sayılan yasak yöntemler arasında bulunmamakla birlikte hukuka aykırı arama ile elde edilen delilden yani arama sonucu bulunan hint kenevirlerinin bulunduğuna dair tutanağın kendisine her ifade alınışında gösterilmesinden kaynaklanmaktadır. Böylece sanıktan, hukuka aykırı elde edilmiş delil sayesinde itiraf delili elde edilmiş, sanığın kendisini suçlaması sağlanmıştır. İtiraf dolaylı yoldan hukuka aykırı olarak elde edilmiştir. CMUK.254/2.maddesi hükmüne göre bu itiraf hükme esas alınmamalıdır.

Hukuka uygun olmayan bir şeyin üzerine hukuken uygun bir şey inşa edilemeyeceğini bu durumda son delillerin de değerlendirme dışı kabul edilmesi gerektiğini Prof. Erdener Yurtcan`dan alıntı yaparak belirtmiştik.

Hukuka aykırı olarak sanıktan alınan ifadeden veya hukuka aykırı yapılmış bir ev araması sonucunda elde edilen delilden yola çıkılarak başka delillere ulaşılabilir. İşte bu durumda ortada hukuka aykırı delil niteliği taşıyan bir ifade veya arama sonucunda elde edilen bir delil vardır ki bu deliller de yargılamada kullanılamaz. Hukuka aykırı yapılan arama sonucu elde edilen delili yargılamada kullanmamak yeterli değildir. Bu deliller vasıtasıyla elde edilen deliller de hukuka aykırı olduğundan yargılamada kullanılmamalıdır.[31]

Bu değerlendirmelerle birlikte olayımıza tekrar döndüğümüzde, sanığın ikrarının hukuka aykırı arama ile elde edilen delile dayanılarak alındığını, dolayısıyla bu ikrarın da hukuka aykırı delil olduğunun ve yargılamada kullanılamayacağını son kez vurgulamak istiyoruz. ‘Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.’”

b.      Sahte Rakı Kararı[32]


Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2005/7-144 Esas, 2005/150 Karar sayılı 29/11/2005 tarihli kararında, bir üstte yer verilen “hint keneviri” kararından farklı olarak hukuka aykırı delillerin uzak etkisi kabul edilmiştir. Somut olayda hukuka aykırı olarak yapılan aramada elde edilen deliller (sahte rakı) ve bu delillere ilişkin tutanaklar sanığa gösterilerek ikrar elde edilmişse de YCGK bu ikrarın hukuka aykırı delillerden ayrı olarak değerlendirilemeyeceğini, hukuka aykırı deliller vasıtasıyla elde edilen ikrarın da hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. YCGK kararında; “Görüldüğü gibi, dosyadaki hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen kanıtların değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılmasına olanak bulunmamaktadır. Her ne kadar C.Başsavcılığınca, ihbar tutanağı ve sanığın ikrarı ile suçun sabit olduğu ileri sürülmüş ise de, ihbar sonucu elde edilen kanıtlara itibar edilemeyeceğinden, ihbarında bu anlamda bir kanıt değeri bulunmayacaktır. Diğer yönden, dosyada sanığa ait bir ikrar bulunmadığı gibi, bir an için sanığın ikrarının olduğu kabul edilse dahi, maddi kanıtlarla desteklenmeyen ve özgür irade ürünü olmayan bu ikrara da dayanılması mümkün değildir."

Aynı kararda çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyesi Mehmet Nihat ÖMEROĞLU karşı oyunda şu ifadelere yer vermiştir:

“… Hukuka uygunluk belirlenirken, şekli hukuka aykırılıkla nazara alınmamalı, hukuka aykırılığın öze ilişkisi olup olmadığı denetlenmelidir.

Bundan sonra hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş olduğu belirlenen bu delil hüküm verirken kullanıp kullanmamak mahkemenin takdirine bırakılmalıdır. Sonuçta verilen karar sanığın adli yargılama hakkını ihlal etmeyecekse, hukuka aykırı olan delilin dahi, hükümde kullanılması ilkesini benimsiyoruz.

Bu açıklamaların ışığında davamıza gelecek olursak, polis kaçak rakı imal eden sanıkla ilgili ihbar almıştır. Polis, bu ihbarı art niyeti olmadan makul şüphe sebebi görerek olay yerine gitmiştir. Burada ihbar edenin polisçe güvenilir biri olması, şüphe sebeplerinin kuvvetli olması aranabilirse de sonuçta ihbar doğru çıkmıştır. Aksi halde adli yönden sorumluğu gündeme gelecekti. Sonuçta polis görevi gereği suçu önleme, delilleri toplamakla görevlidir. Sanığı izlemeye alır ve bekler. İstanbul gibi metropolde yasa hükümlerini yerine getirmek için yeterli zaman her zaman mümkün değildir. Sanık kaçabilir ve suç delillerini karartabilir.

Bu olayda şöyle bir durumla karşılaşabilirdi. Polis bir saat beklemedikten sonra depoya girdiğinde sanık elinde suç aleti ve ortada Cengize ait cesetle karşılaşabilirdi! Bu durumda arama kanuna (hukuka aykırı olduğundan ceset ve suç aleti ortada mı kalacaktı? Örneğin, sanık çok sayıda bomba ile veya herhangi birine tecavüz ederken de yakalanabilirdi? Çoğunluk görüşünün hükümleri dar ve katı yorumu ülkeyi suç işleme cennetine dönüştürür. Sonuç olarak, olayda kaçak rakıda kullanılan makina, kaçak rakı, rakı şişesi, rakı şişesi kapaklar değerlendirilmeyecek mi? Hukuka aykırı arama olduğu sabittir. Ancak yukarıda I. 2. deki delil serbestisi, somut olaya göre de yorumlama ve değerlendirme, korunan hukuki yarar, adil yargılama hakkı ihlal edilmeden, III. te sanık hakları teorisi orantılılık ilkesi göz önüne alınarak somut olay değerlendirilmeli, bu ölçütlere göre hakim hukuka (kanuna aykırı delilleri (Yasak delilleri hariç) hükümde takdir edip kullanılabilmelidir. Nitekim mahkeme bu şekilde değerlendirme yaparak ceza vermiştir. Günümüz güncel davasına gönderme yapan bir çoğunluk görüşü konuşmacısının, davamızla onu karıştırması, somut olaya göre değerlendirme cezaların sahteciliği ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Her yönüyle hukuk devleti olmamız bizim de özlemimizdir. Ancak bu, suçluları bir şekilde kayırma ve toplumsal yararı göz ardı etmemizi gerektirmez”

Anayasanın 38/6, 5271 Sayılı CMK’nın 217/2 ve 206. Maddelerindeki açık ve emredici düzenlemeler nedeniyle, hukuka uygun bir biçimde elde edilmemiş olan hiçbir bilgi ve bulgu, ceza muhakemesinde delil olarak kullanılamaz, hükme esas alınamaz; suç, ancak hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delillerle ispat edilebilir. Sayın YCGK üyesinin karşı oyunda yer verdiği “şekli hukuka aykırılıklar nazara alınmamalı”, “hukuka aykırı delilin dahi hükme esas alınmasını benimsiyoruz” ve “İstanbul gibi metropolde yasa hükümlerini yerine getirmek için yeterli zaman her zaman mümkün değildir.” vb. ifadeleri, açık bir şekilde kanuna ve anayasaya aykırıdır. Elbette ki kurul üyeleri arasında hukuk kurallarının farklı yorumlanması sebebiyle görüş ayrılıklarının olması son derece normaldir. Ancak bir hukuk devletinde, olağan kanun yolları piramidinin en üst basamaklarında yer alan bir yargı merciinin kararında -karşı oy dahi olsa- kanunlara, anayasaya ve hatta hukukun genel ilkelerine aykırı görüşlere yer verilmesi tarafımızca kabul edilemez. 

IV.             SONUÇ

Ceza muhakemesinin amacı cezalandırmak değil maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ancak hukuku uygulama görevi olan yargı organları maddi gerçeğe ulaşırken hukuk kuralları çerçevesinde hareket ederek hukuka uygunluğu sağlamalıdır. Anayasanın 38/6 maddesine göre "kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz", CMK'nın 217/2 maddesine göre, "yüklenen suç, ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilir". CMK'nin 206/2-a maddesine göre ise, "muhakeme esnasında ortaya konulması istenilen delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunur".

Hukuk devleti ilkesi gereğince hukuka aykırı delile dayanan tüm deliller hukuka uygun yollardan elde edilip edilmediğine bakılmaksızın değerlendirme dışı bırakılmalıdır.[33] Bu delillerin değerlendirme dışı bırakılmaması halinde, muhakemede kullanılabileceğinden delil yasakları hükümleri işlevsiz hale gelecek ve kanunun arkasına dolanılmış olacaktır. Zehirli ağacın meyvesi öğretisinin kabul edilmediği durumda, işkence ve kötü muamele yasaklarını içeren düzenlemelerin ve temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Anayasanın ve CMK'nın bu maddeleri uyarınca, ceza muhakemesi hukukunda delil yasaklarının uzak etkisinin, herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın kabul edildiği görülür.[34] Dolayısıyla ülkemiz ceza muhakemesi hukuku bakımından, hukuka aykırı delile dayanılarak elde edilen deliller, ihlal edilen norm temel haklara ilişkin olsun veya olmasın ya da ihlal edilen delil yasağı ister nispi, isterse mutlak olsun, hiçbir ayrım yapılmaksızın ceza muhakemesinde kullanılmamalı, hüküm kurulurken değerlendirilmemelidir.[35]

Hukuka aykırı olarak elde edilen ancak sanığın beraat etmesini sağlayacak olan delillerin de ceza muhakemesinde kullanılamayacağını ve hükme esas alınamayacağını kabul etmek gerekir.[36] Hukuka aykırı deliller ve bunların uzak etkisi yani zehirli ağacın meyveleri hiçbir biçimde kullanılmamalı, bunların kullanılmasına yeşil ışık yakabilecek her türlü durumdan özellikle kaçınılmalıdır. Ancak şüpheli veya sanık karşısında çok daha güçlü konumda olan soruşturma görevlilerinin eylemleri nedeniyle, şüpheli veya sanık lehine olan bir delilin hukuka aykırı hale gelmesi durumunda bu delilin muhakemede kullanılamaması, birtakım siyasi, toplumsal veya kişisel sebeplerle sanığın cezalandırılmasını isteyen soruşturma görevlileri tarafından suiistimal edilme tehlikesi meydana getirebilir.

Sonuç olarak bize göre bir hukuk devletinde, hukuka aykırı yollardan elde edilen hukuka uygun türev delilin yani zehirli ağacın meyvesinin herhangi bir aşamada ve biçimde ceza muhakemesinde kullanılması mümkün olmamalıdır. Çünkü buna izin verilmesi halinde hukuka aykırılıklara izin verilmesi gibi kabul edilemeyecek bir sonuç doğacaktır. Bununla birlikte, hukuka aykırı yollarla elde edilen bir delilin mutlak ve nisbi gibi ayrımlara tabi tutularak bir başka soruşturma için başlangıç şüphesine temel oluşturması da mümkün olmamalıdır.[37]

Burada önemli olan, bir delilin elde edilme biçiminde ve temelinde bir hukuka aykırılığın yapılıp yapılmadığıdır. Dolayısıyla, delilin elde edilmesindeki hukuka aykırılığın doğrudan veya dolaylı olduğuna bakılmaksızın uzak etkiyi kabul etmek ve bu tür delillerin muhakemenin hiçbir aşamasında ve hiçbir surette kullanılamayacağını ifade etmek gerekir. Ezcümle, "zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.”[38]

KAYNAKÇA

Akbulut, Berrin, “Delil Değerlendirme Yasakları”, Fasikül Hukuk Dergisi, Y.2, S.13 Aralık 2010, s.6-24.

Altunkaş, Aysun, Hukuka Aykırı Delil Teorisi Işığında İfade Alma ve Sorgu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Yüksek Lisans Programı İnsan Hakları Hukuku Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006.

Akyürek, Güçlü, “Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Sorunu”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 101, Ankara, 2012.

Bıçak, Vahit, Suç Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010.

Centel, Nur / Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 2008.

Değirmenci, Olgun, Ceza Muhakemesinde Sayısal (Dijital) Delil, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014, 

Demirbaş, Timur, “Sanığın Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Döner Sermaye İşletmesi Yayınları, No:71, İzmir, 1996.

Demirbaş, Timur, Türk Ceza Hukukunda İşkence Suçu, Ankara, 1992.

Dülger, Murat Volkan, Ceza Muhakemesi Hukukunda Dışlama Kuralı ve Hukuka Aykırı Delillerin Uzak Etkisi, Seçkin Yayınları, Ankara, Eylül 2014.

Eryılmaz, Mesut Bedri, Ceza Muhakemesi Hukuku Dersleri, Seçkin Yayınları, Ankara, 2012.

Gödekli, Mehmet, “Türk Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğe Ulaşmanın Ön Koşulu Olarak Hukuka Aykırı Delillerim Değerlendirilmesi Yasağı”, Ankara Üni. Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı: 65 (4), Ankara, 2016.

Hafızoğulları, Zeki, “Hukuka Aykırı Surette Elde Edilen Deliller Meselesi”, Yeni Türkiye Yargı Reformu Özel Sayısı, Sayı:10, 1996.

Karabulut, Ferhat / Karapazarlıoğlu, Ersin / Tosun, Hamza, “Ceza Muhakemesinde Delil Kavramı ve Kovuşturma Sürecinde Hâkimlerin Delil Algısı”, TBB Dergisi, Sayı:120, Ankara, 2015.

Koca, Mahmut, “Değerlendirme Yasağı”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 4, Ankara, Ağustos 2007.

Kunter, Nurullah / Yenisey, Feridun / Nuhoğlu, Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, No:85.1, İstanbul, 2010.

Kunter, Nurullah / Yenisey, Feridun / Nuhoğlu, Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, No:85.4, İstanbul, 2010.

Özbek, Veli Özer, Ceza Muhakamesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006.

Özbek, Veli Özer / Kanbur, Mehmet Nihat / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013.

Özen, Muharrem / Özen, Mustafa, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları (İllegal Evidence in Criminal Procedure Law)”, Prof. Dr. Duygun Yarsuvat’a Armağan, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:9, Sayı:2, İstanbul, 2012. 

Öztürk, Bahri / Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2008.

Öztürk, Bahri / Tezcan, Durmuş / Erdem, Mustafa Ruhan / Gezer, Özge Sırma / Saygılar Kırıt, Yasemin F. / Özaydın, Özdem / Alan Akcan, Esra / Erden Tütüncü, Efser, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016.

Öztürk, Bahri, “Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları”, AÜSBF İnsan Hakları Merkezi Yayınları, Ankara, 1995.

Şahbaz, İbrahim, İletişimin Denetlenmesi ve Yasak Deliller, Yetkin Yayınları, Ankara, 2009.

Şenol, Cem, Teori ve Uygulamada Ceza Muhakemesinde Hukuka Aykırı Delillerin Kullanılması ve Değerlendirilmesi Yasağı, XII Levha Yayınları, İstanbul, 2015.

Tosun, Öztekin, Suç Muhakemesi Hukuku El Kitabı, AR Yayınları, İstanbul, 1983.

Ünver, Yener, “Ceza Yargılaması Hukukunda İspata İlişkin Bir Yargıtay İBK’nın İncelenmesi”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt:55 Sayı:1-2, İstanbul, 1995-1996.

Ünver, Yener, “Deliller ve Değerlendirilmesi”, Legal Hukuk Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 32, İstanbul, Ağustos 2005.

Yurtcan, Erdener,Yargıtay Kararları Işığında Hukuka Aykırı Delile Dayanma Yasağı”, Kunter’e Armağan, İstanbul, 1998.


[1] AYM, 06.06.1991, E. 1990/35, K. 1991/13

[2] Centel/Zafer, s.201.

[3] Gedik/Topalo­ğlu s.193.

[4] E. 1985/31. K. 1986/1, KT. 17.3.1986, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, S. 22. s. 115

[5] Kunter/Yenisey/Nuhoğ­lu §93.1

[6] Öztürk CMUK Reformu s.601; Özbek/Kanbur/Doğ­an/Bacaksız/Tepe, s.695.

[7] Özbek/Kanbur/Doğ­an/Bacaksız/Tepe, s.696.

[8] Gödekli, s.1828.

[9] Koca, s.51.

[10] Bıçak, s.439.

[11] Gödekli, s.1834.

[12] Gedik/Topalo­lu, s.242.

[13] Altunkaş, s.208,209; Demirbaş, 350; Bıçak, Usulsüz Delil, 1 vd.

[14] Centel/Zafer, s.700,701.

[15] Kılıço­ğlu, s.423.

[16] Yarsuvat, s.315 vd.

[17] Özen/Özen, s.325

[18] Öztürk, Delil Yasaklar², s.135

[19] Öztürk/Tezcan/Erdem/Sırma/Kırıt/Özaydın/Akcan/Erden, s.410,417.

[20] Ünver/Hakeri, C.II, s.194.

[21] Öztürk/Tezcan/Erdem/Sırma/Kırıt/Özaydın/Akcan/Erden, s.417, 418.

[22] Centel/Zafer, s.701.

[23] Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 5. Bası, ¦stanbul, Alfa Basım, 1994, s.367

[24] Koca, Hukuka Aykırı Deliller, s.135.

[25] İçel, Sorgulamada Hukuka Aykırılık s.123-124.

[26] Altunkaş, s.211.

[27] Cumhur Şahin, Ceza Muhakemesi Kanunu Gazi Şerhi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2005, s.478

[28] Kaymaz, Hukuka Aykırı Deliller, s.274.

[29] Feridun Yenisey, “Yasak Yöntemlerle ve Hukuka Aykırı Şekilde Elde Edilen Deliller”

[30] YCGK 29.11.2005, E. 2005/7-144, K. 2005/150.

[31] Dr. Ersan Şen -Türk Ceza Yargılaması Hukukunda Hukuka Aykırı Deliller Sorunu s. 145, 152.

[32] YCGK, 17.11.2009, E. 2009/7-160, K. 2009/264.

[33] Şen, Telefon Dinleme, s.36

[34] Öztürk/Tezcan/Erdem/Sırma/Kırıt/Özaydın/Akcan/Erden, s.410.

[35] Altunkaş, s.212, 213.

[36] Yılmaz, s.122

[37] Akbulut, Delil De­erlendirme Yasakları, s.25.

[38] Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbiri Olarak Arama, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 1999, s.158.